Ana içeriğe atla

insomnia(c) - kısa film

Afiş tasarım: Aytaç Gümüşçü
İzlemek için: http://vimeo.com/24747775

Yakın çağ kahinlerinden biri, bi gün beni birinin arayacağını ve bana kendimin ölüm haberini vereceğini söylediğinde çok gülmüştüm. 2 yıl önceydi. Küçük Park’ın ara sokaklarında ki bi kafe’nin sigortalı falcısı girişte sağdaki masada içerken çok zorlandığım kahvemin fincanına uzun uzun baktıktan sonra bunları söylemişti. O günden kaç gün sonra kadının bu söylediklerini unuttuğumu hatırlamıyorum. Ama bu gün telefonda ki erkek sesi tam da falcının söylediği şeyleri söylüyordu.

-Bay Samsa sizi bir ölüm haberi vermek için rahatsız ettim. İsminiz şehrin en güzel caddesinin sağdan ikinci sokağının ıslak kaldırımında ölü bulundu. Ekipler sizi bulduğunda bir elinizde yarısı dolu şarap şişesi, diğer elinizde de sıkıca tuttuğunuz bir saç tokası varmış. O siyah saç tokası neyin nesi bay Samsa? Hem bu ayazda üzerinizde tek gömlekle sabaha karşı dışarıda ne işiniz vardı?

-Bakın beyefendi birazdan uyanmam gerekecek ve aradığınız kişi ben olmak istemiyorum, yanlış numara… dedim.

-Hayatta herşey sizin istediğiniz gibi olmadı diye bu haldesiniz. Farkındasınız değil mi?

-Bakın sizi şikayet edicem. Beni rahatsız etmeyi bırakın artık.

-Beni şikayet edebileceğiniz en üst mevki yine benim bay Samsa. Siz fakında değilsiniz ama ben sizin vicdanınızım.

Ahize telefonun diğer yarısına yapıştığında birden uyuyuverdim! O gece rüyamda arayan kişinin sesinin, kendi sesime ne kadar çok benzediğini görecektim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sessiz hikaye

Çıplak ayakları ile yürürken toprağın 5 karış altında keyiflenmiycek misin oğlum? Geniş bahçeeye açılan kapının önündeki sofada sabaha karşı uyandığımda çıplak bedenimin ateş gibi yandığını hissediyordum lakin üzerimde ne bir giyecek elbise ne de örtünebileceğim örtü vardı. Gece tüm ağırlığıyla üzerimdeydi ve beni hala bu düşünce sıcak tutuyordu. Ve sen dün gece yanımda başladığın ve sabaha karşı bitirdiğin hikayeni sırtımdan omuzlarıma doğru yazıp bitirmiştin bile. — Siz kızlar bazen öylesine yaptığımız şeylere dahi doğa üstü anlamlar yüklüyorsunuz. Ama bu biz erkeklerin fecii hoşuna gidiyor.

Rüya'da aşka susamak nedir?

Dünya biz varız diye dönüyo olmasın sakın? "Bir gün bir rüya gördüm . İçinde güzel bi kız vardı. Onun gibi bi kız. Rüyaa gibi." dedim. "Yüzümü gülümsettiğin her anın ardından bu rüyadan uyanmamayı diliycem" dedi tam gözlerimin içine bakarak. Sonra "Yüzünü gülümsetmek tek isteğim olsun isterim belki. Belki sende istersin. Kimbilir belki de dünya biz gülümseyelim diye vardır en başından beri. Ve yine kimbilir dünya şimdiye dek bile bile uzak tutmuştur seni benden. "Herşeyde var bi hayır" demişti kapitalist kahin . Doğruydu belki de..

Portakal

Heyecanını hala ilk günkü gibi hatırladığım ilk kısa filmim. Ve en sevdiğim... Yollar aynı adımlar aynı ama hırpaşlanmış benliklerimiz. Sen ve ben farklıyız artık. Ne kaldı ki geriye, merakım boş umutlar çerçevesinde ruhlarımızın ve bedenlerimizin doygunluğunda bu süreçte bitmiyor mu ilişkimiz yavaş yavaş? Fazla konuşamadık o gün telefonda. Sadece "Nerdesin?" diye sorabildim. "Kütüphanedeyim" dedi ve sustu. "İnsanların içinde rahat olamam biliyorsun. İstemiyorum gelmiycem kütüphaneye dışarıda bekliyorum seni" dedim ve kapattım telefonu. Portakal diyordu ya yazar. Ayrıldığımızda bizde işte o portakal gibi olacağız ikiye bölünmüş, akan suyu gözyaşımız olacak yanaklarımızı yakacak,