Ana içeriğe atla

Şehir bu gün insan yiyip, dram kusuyordu

Uzun Mavi Pall Mall sigara kokuyorsa parmak uçların, hiç şansın yok demektir.



Ben dram sevmem. Babam ve Oğlum’u beş defa hiç izlemedim. Issız Adam filminde Alper’in Ada’nın tokasını o gittikten aylar sonra lavabo aynasının önünde bulduğu sahnede bütün sinema salonunun aksine ben hiç ağlamadım. Bi kızın sokakta ağladığını gördüğümde, sevgilisinin çektiği üzüntüleri hayal edip, kızın yüzüne bile bakmadan oradan geçip gittim. Kızların her ay çektiği regl ağrısına şımarıklık deyip, elinde kaşık ve  nutella kavanozuyla gezmelerine sinir oldum. Belki de olmadım… Ama bugün bunların hepsini yapabileceğimi hissettim.



Sabah uyandığımda yanımda değildi. Tuvaletin musluğundan gelen ve ben o eve girdi gireli hiç kesilmeyen su sesinden başka evde hiç ses yoktu. Kalkmaya üşendim. Biraz doğrulup salona doğru seslendim.


Cevap yoktu. 


Seslenirken nefesimin ne kadar pis koktuğunu fark ettim. Lanet olsun onu bu şekilde öpmemeliydim ve hemen kalktım. Banyoya geçerken içeriye doğru bi kez daha bağırdım. Yine ses yoktu. Klozete oturmuş sabahın ilk çişinin tadını çıkarırken aklımdan gece rahat edemeyip salona gittiğinden emin olduğumu düşündüm. Zaten geldiğinden beri yatağımın küçüklüğünden bahsedip duruyordu.

Keyif geçtikten sonra hızlıca yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım. Ağzımı temizlerken son bir yudum macunlu köpüğü mideye indirdim. Böylelikle hem ferahlık bir süre daha uzuyor hemde diş macununun tadını sevdiğimden bu durum hoşuma gidiyordu.
Sonra hemen çıktım. Salona doğru yöneldim. Salonda yoktu. Mutfakta da.. 
Banyo tarafında ki küçük odaya da baktım ama evde hiç kimse yoktu.


Bu çok berbat bi durumdu.  En son artık çaresizlikten mutfak balkonuna bakmaya giderken beynimin acı kanallarında ki hareketliliğin ne kadar arttığını anladım.
Gitmiş olabileceği fikri zihnimde iyice oluştuğunda, az önce odada kıyafetlerini görmediğimi hatırladım. Oysa ki daha dün gece üzerindekileri yere attım diye fecii fırça yemiştim.


Telefonumu bulmalıydım. Odama yöneldim.
Aramama gerek olmadığını telefonun üzerine yapıştırılmış bir sticker’a yazılan nottan anladım.


Ve işte bu yüzden şehir bu gün gerçekten insan yiyip, dram kusuyordu. Ama kimse bunun farkında değildi.






Merhaba


Bunlari sana dünden beri söylemek istiyordum ama bir türlü cesaret edemedim. Aramızda yaşananların yoğunluğunun çok azaldığını ikimizde anlıyoruz artık. En azından ben çok iyi anlıyorum. Aslına bakarsan 2 gündür yanımda bir hayaletle dolaşıyorum, beynin hiç benimle değil. Hep başka yerlerde gibisin.
Kalbinde öyle..
Kalbin..
Kalbin sanırım zaten hiç benimle olmadı.


Neyse ikimizde bu durumu isteyerek veya inatlaşarak yaratmadık. Zaman bize bunu gösterdi. Aslında bütün bu yaşadıklarımızı, zamana biz gösterdik desem daha doğru. Çünkü sadece zaman tanık oldu bize. Birde Nemo. Nemo’ydu dimi adı?


Neyse tamam. Bak şimdi ikimizde akli başında insanlarız. Şunu da elbette eklemek isterim, seninleyken keyifliydim, mutluydum, seninle vakit geçirmek, seni yanımda hissetmek. Bunlar güzel duygulardı.


Seninle çok farklı olmayı hayal ettim sanırım- o yüzden yanında olmak istedim, kimi zaman üstüne gittim, trip attım, kızdım. Ama senin hislerin bu yönde değil gibi miydi, yoksa bu yönde miydi?(ne söylesem boş, çünkü seni hiç anlayamadım)
Ama..
Hiç su ama kelimesini kullanmayı sevmemişimdir.
Ama ama ama…


Neyse sonuç olarak senin de benimle ayni hisleri paylaştığını düşünüyorum / öyle kabul etmek istiyorum.
Kendine iyi bak demiyorum; çünkü bence de çok saçma.


Güzel olsun her şey hayatında..
(şimdi de bunu dinlemelisin..)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sessiz hikaye

Çıplak ayakları ile yürürken toprağın 5 karış altında keyiflenmiycek misin oğlum? Geniş bahçeeye açılan kapının önündeki sofada sabaha karşı uyandığımda çıplak bedenimin ateş gibi yandığını hissediyordum lakin üzerimde ne bir giyecek elbise ne de örtünebileceğim örtü vardı. Gece tüm ağırlığıyla üzerimdeydi ve beni hala bu düşünce sıcak tutuyordu. Ve sen dün gece yanımda başladığın ve sabaha karşı bitirdiğin hikayeni sırtımdan omuzlarıma doğru yazıp bitirmiştin bile. — Siz kızlar bazen öylesine yaptığımız şeylere dahi doğa üstü anlamlar yüklüyorsunuz. Ama bu biz erkeklerin fecii hoşuna gidiyor.

Rüya'da aşka susamak nedir?

Dünya biz varız diye dönüyo olmasın sakın? "Bir gün bir rüya gördüm . İçinde güzel bi kız vardı. Onun gibi bi kız. Rüyaa gibi." dedim. "Yüzümü gülümsettiğin her anın ardından bu rüyadan uyanmamayı diliycem" dedi tam gözlerimin içine bakarak. Sonra "Yüzünü gülümsetmek tek isteğim olsun isterim belki. Belki sende istersin. Kimbilir belki de dünya biz gülümseyelim diye vardır en başından beri. Ve yine kimbilir dünya şimdiye dek bile bile uzak tutmuştur seni benden. "Herşeyde var bi hayır" demişti kapitalist kahin . Doğruydu belki de..

Portakal

Heyecanını hala ilk günkü gibi hatırladığım ilk kısa filmim. Ve en sevdiğim... Yollar aynı adımlar aynı ama hırpaşlanmış benliklerimiz. Sen ve ben farklıyız artık. Ne kaldı ki geriye, merakım boş umutlar çerçevesinde ruhlarımızın ve bedenlerimizin doygunluğunda bu süreçte bitmiyor mu ilişkimiz yavaş yavaş? Fazla konuşamadık o gün telefonda. Sadece "Nerdesin?" diye sorabildim. "Kütüphanedeyim" dedi ve sustu. "İnsanların içinde rahat olamam biliyorsun. İstemiyorum gelmiycem kütüphaneye dışarıda bekliyorum seni" dedim ve kapattım telefonu. Portakal diyordu ya yazar. Ayrıldığımızda bizde işte o portakal gibi olacağız ikiye bölünmüş, akan suyu gözyaşımız olacak yanaklarımızı yakacak,